Koluaçık Hacım Sultan Ocağı

HAKKIMIZDA

HACIM SULTAN OCAĞI

Hacım Sultan Onuncu İmam Ali Naki evlatlarından ( soyundan), postu ise Hacı Bektaş Veli’den verilmiş olan üçüncü post. Hacım Sultan Postu'nun son Postnişi Ali Özkoluaçık'ın  (1982) Hakka yürümesinden sonra  vekaleten İbrahim Yıldırım  Dede  bu hizmeti yürütmektedir.

(Koluaçık) Hacım Sultan Ocağı 

POSTNİŞİN İBRAHİM YILDIRIM DEDE İLE HACIM SULTAN OCAĞI ÜZERİNE GERÇEKLEŞTİRDİĞİM SÖYLEŞİ
Tarih: 20 Mart 2011 Amsterdam

- Koluaçık Hacım Sultan ve Ocağı hakkında bilgi verirmisiniz? 

Hacım Sultan Onuncu İmam Ali Naki evlatlarından ( soyundan), postu ise Hacı Bektaş Veli’den verilmiş olan üçüncü post.
Hacı Bektaş Veli’den el almayan dedeyim diyemez. Çünkü kurallar onu gösteriyor. Elimizdeki ve arşivlerdeki belgeler onu gösteriyor. Aşıkların kelamları hep onları gösteriyor. 
Hacı Bektaşi Veli’nin kendi deyimi var. Seydisadet, Evladı Resul olmayan, kendinden kısmet almayanların yaptıklarını caiz görmüyor.

- Post nedir, kaç tanedir, kutsallık sırası var mıdır. İmam Ali postu deniyor, buna bir açıklık getirir misiniz?

Post sadece İmamlara verilmiştir. Tasavufdan yola çıktığın zaman, inanç gereği Hz. Ali’de mevcut olan Velilik nişanlarının hepsi Hacı Bektaşi Veli’de zuhur etmiştir.
Velilik nişan deyince; Hz. Ali’nin elindeki Yeşil mühür, omuzundaki Siyah mühür, alnındaki Zöhre yıldızı. Bu nişanlar Hz. Ali ile Hacı Bektaş Veli’de mevcuttur.

- Hacım Sultan Postu’nun sembolik anlamı ve yükümlülükleri nelerdir?

Birincisi post tarikatın simgesidir. O posta sahip olan oturur. Başka kimse oturamaz. Postlar mubahtır.

- Kimileri Hacım Sultan postunu Hacı Bektaş Veli’nin verdiği, Kilerci Postu olarak tanıtıyorlar. Hangisi doğru?

Bu açıklamalar eksik. Hacı Bektaş Veli, Oniki Hizmet tayin (uygulamak üzere belirlemek) ediyor. Bunlardan biri de kilercilik görevidir. Post olarak isimlendiriliyor-sa da bu post, tarikat postu değil. Kilerci hizmet görevlisidir. Postnişanlılar mürşit vekili varisidir . Tarikatta en ulu kişilerdir. Bahsi edilen postlar, Hacı Bektaş Veli’nin zamanında sadece ve sadece hizmet görevi alanlardır.
Post birdir ve Oniki İmamları temsil eder. Bu durumda İmam Zeynel Abidin Postu, İmam Naki Postu, Musai Kazım Postu hepside temsilen birdir. Posta oturan postnişin mürşit vekili olarak oturur. Ayrılık yada birbirinden üstünlükleri yoktur. Oniki postun hepside bir makamı temsil eder. Bu posta Velilik Postu'da denir.  

- Herkes posta oturabilir mi, postnişinin görevlendirdiği bir kişi vekilen dedelik yapabilir mi? 

Bir kişinin dedelik yapabilmesi için, Seydisaadet, Evladı-Resul soyundan gelmesi gerekir. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin soyundan gelmesi gerekir. İmam Hasanın oğulları ve nesli kalmadığı için bu görev sadece İmam Hüseyin soyu ile devam etti. Seydisaadet: Hz. Muhammed’in temiz soyundan olan demek.

- Veli Dede’nin Karaca köyünden dan ayrılma nedeni ve tarihini bize anlatır mısınız?

Rumi tarihe göre 1170’ lerde gelmiş ( Miladi 1755 ). Veli Dede’nin çocuğu olmamış. Kardeşlerinin en büyüğü olması dolaysıyla evin keyfeni işlerinden de hanımı sorumlu imiş. Kardeşlerinin hanımları bu durumu çekememiş. Veli Dede’nin hanımı bu durumdan rahatsızmış. Rahatsızlığını kocasına anlatıyor ve ayrılmak ( birlikte büyük aileden ayrılıp yeni bir evde kendi başına oturma) istediğini iletiyor. Veli Dede’nin yaşı hayli ilerlemiş. Ayrılacağı zaman 70 yaşlarında olduğunu söyleniyor. Biz böyle duyduk. Elimizde bir belge yok. Hanımın isteğine Veli Dede’nin cevabı şöyle oluyor. “Hanım bu durumda ayrılmak doğru olmaz, biz en iyisi burayı terk edelim” diyor. Hanımı ikna oluyor ve Veli Dede gardaşlarını çağırıp; “Ayrılmayı uygun bulmuyorum, fakat burayı terk etmek istiyoruz diyor. Baba ekmeği (Babadan kalan gayri menkul miras demek) size Talip Ekmeği (Dede Talibi gördüğü zaman, Talibin Dedeye, kendi rızası ve gönlünden geçerek verdiği Çıralık olarak isimlendirilen para ve benzeri eşya. ) bize”  diyor ve gardaşları da buna ikna oluyor ve böylece Veli Dede Karaca’yı terk edip Hekimhan Erdahan köyüne gelip misafir olarak konaklıyorlar.
Erdehan’da bir hafta kaldıktan sonra orayı cazip bulmuyor, buradan Güvenç köyüne gelip misafir kalıyor. Hasançelebi yönüne geçmek istiyor. Anlatılan ama kesin olmayan ve benimde kafamı kurcalayan değişik rivayetler var. Bir rivayete göre, Basak Köyünden bir kaç kişi gelip Veli Dede’min önünü çeviriyorlar. “ Dedem gel bize komşu ol, bizim sizin gibi bir büyüğe ihtiyacımız var”, deyip, Veli Dede’yi alıp Basağ'a getiriyorlar. Basak’da hala şu an var olan yapılı bir eve konaklatıyorlar. Bundan sonra ordan yer yurt alıyorlar ve köye yerleşiyorlar. Yerleştikten bir kaç yıl sonra Veli Dede’ye hanımı evlenmesini teklif ediyor. Veli Dede’nin her ne kadar gönlü olmasa da, hanımı Hasanbadırıg’ dan ( Malatya ili yazıhan ilçesine bağlı Fethiye Beldesi) tanınmış bir ailenin kızı ile evlenmesini uygun buluyor ve Veli Dede’ye durumu izah ediyor, çevreden üç beş kişi alıp kızın ailesine gelip durumu izah ediyorlar. Onlarda makul görüyor ve Veli Dede evleniyor.
Veli Dede’nin bu hanımdan iki oğlu oluyor. Büyüğünün ismi Seydahmet ( halk arasında Baboğ Dede olarak biliniyor), ikincisinin adı Abdulvahap ( halk arasında Maha Ağa olarak biliniyor) Veli Dede’nin ömrü uzun sürmüyor. Veli Dede bir ihtimal 93-94 yaşlarında vefat ediyor. 

- Veli Dede’nin konakladığı ev neresi?

Abbas-ağaların oturduğu eski ev. Karadaş’ın altındaki şimdi Hasiklerden, Beboğlere ait olan ev. Veli Dede geldiğinde bu evde konaklamış. Az sonrada Karabaşlı’nın bulunduğu mevki çevresi ile birlikte satın almış. Burası büyük bir tarlaymış. Abbas-ağaların eski evini yaptırmış ve orada oturmuş. Çok sonraları Abbas-ağalar, o evi Çatallara sattı. Şimdi Çatalın Hüsöğ'ün oturduğu ev.

- Veli Dede'den evvel Dedelik postnişin olarak kimler var?

Veli Dede kendisi postnişin, ondan evvel sırayla,  Haydar Dede, Şah Hüseyin, yine Haydar Dede var. Rivayetlere göre Tuna nehrini ikiye bölen Haydar Dede. Eldeki vesikalara ve icazetlere göre bunları söylüyorum. Tabi yanlışı ve eksiği olabilir. Ancak elde başka bir muhalif belge yoktur.

- Bize intikal eden silsile-name ( soyağacı ) mevcut mu, devam ediyormu?

Hacım Sultan’dan, Kara Hacı’ya ve Kara Hacı’dan bize kadar gelen silsile-name mevcut. Ancak Hacım Sultan’dan Kara Hacı’ya kadar gelen soyağacı belirsiz.

- Kara Hacı’nın, Veli Dede’nin ve Baboğ dedemizin Baş Kınık köyünde gömülü olduğu ve hatta mezarlarının belirsiz bir durumda olduğu söyleniyor. Bu konuya bir açıklık getirir misin?

Bizim Ocakta, Hacım Sultandan sonra günümüze gelinceye kadar, kerametli ve ulu kişisi Hacım Sultan, sonrada Kara Hacı’dır.

- Kınıklı Haydar Koluaçık'ın bana anlattığına göre; Kara Hacı ölümünden sonra mezarının gösterişli olmaması , ziyaret yerine, türbeye dönüşmemesini istemiş. Sizde benzer duyumları işittiniz mi?

Ben bizim büyüklerden böyle bir şey işitmedim. Veli Dede ve Baboğ Dede Kara Hacı’nın mezarı orada olduğu için oraya gömülmüşler.
Bizim ocağın dedelerinin Karaca’da iken buralarda talipleri var. Talip içine gelip gidiyorlar. Bu arada bir bilgi vereyim. Eski gelenek göreneklerde ve tarikat usulünde, ocağı batanların ( çocukları ve vereseleri olmayanlarının) mallarını dedeye verirlermiş. Dede de bu malları fakir fukaraya dağıtırmış. Kendisine de kalırsa alırmış. Bu konuyu kesin olarak bilmiyorum ama örnek olarak Erdahan'da hala var.

- Sadık Baba’nın Baboğ Dede’yi anlatan, saygınlığını, büyüklüğü öven bir deyişi var. Bu konuda Baboğ Dede’nin postnişinlığine kimsenin bir itirazı yok. Ne oluyorsa Baboğ Dede’den sonra ve hatta onun hayata gözlerini yummadan önce , iki başlılık ve ayrışma oluyor. Bugün hala Kınık Dedeleri ve Mahalar bizim dedelere değil de neden Karacalı Zeynel Abidin Ocağına bağlı olan Temizlere görünüyorlar. Bu durumu izah edermisiniz? 
Tarikat usulüne göre, ocak sahiplerinin hiç birinin bir başka birini görme hakkı yoktur. Herkes kendi Yol-ulusuna görülür. Bir de Sin-ulusu var. Yol-ulusu’nda yol güdülür, Sin-ulusu’nda yaş güdülür.
Yol-ulusu hakkı öteden beri postnişin olan dedenin büyük oğluna intikal eder. Sancak onda kalır. Ocakla denen şeyle üçü bütünleşir. Sancak, Ocak ve Halife. Biri olmazsa eksik kalır. Bu açıdan bakılınca onların niye gittiklerini, niye görüldüklerinin nedenini onlara bırakıyorum. Düşüncemde ve niyetimde yok. Fakat doğru mu yanlış mı diye sorarsan; bunda bir noksanlık var. Noksan derim. Kişilerin isteğine göre değilde, Yol’un isteğine göre yol-erkan sürülmeli. Tarikatta bir usul vardır. Derler ki; “Gönül kırılsın, Yol kalmasın!” Bu açıdan bakıldığında, gönüllere hizmet edilmez, Yol’a hizmet edilir.
Onların niye oraya görüldüğünü bilemem, fakat yanlış mı, doğrumu diye sorarsan, yanlış diyebilirim.
Kınıklıların bir başka ocağın dedesine (Zeynel Abidin Ocağı’ndan el alan Temizlere) görülmeye gitmesi; zaten Baboğ Dede’den yüzün-düştükleri içindir. Bir daha da dönememişler. Kınıklıların Temizlere gidip görülmek istediklerininde, O dedenin bunların görülme isteğini reddetmesi lazım. Öyle bir yetkileri de yoktur.
Öyle bir yetkiyi kim vermiş onlara. Bir Dede bir başka Dedeyi görme yetkisine sahip değil. Dedelerin Yol-ulusu, Ocak sahiplerinin kendi Yol-ulusu kendi akrabalarının tarikatını icra eder,
Kendi giderse neycebisabık (!) Hacıbektaş dergahında bulunan Mürşitten Postnişinin  duasını alır gelir, rızalığını alır, kendi içindeki Yaş-ulusu’na (Sin-ulusu) musaybiyla görülür, ondan sonra tarikat icra etmeye kalkar. Yol’da bir özellik vardır; “Temiz olmayan temizleyemez. İlk önce kendisinin temizlenmesi ( görülmesi) lazım ki, sonrada başkalarını temizlesin” der.
Temizleme anlamı budur. Onların oraya gidip de, ötekilerinin de görülmelerine hiç bir anlam veremiyorum. Hiç bir anlamı, hiç bir tarifi de yoktur. Yazılı belgelerde hiç böyle bir açıklama yoktur.
Mahalara gelince; Mahaların da neden gittiklerini bilemiyorum. Onların ne vesile ile, Mahaların da ne vesile ile gittiğini bilemem. 

- Baboğ Dede vefat etmeden önce büyük oğlu Haydar Dede’ye yol veriyor. Sonrada geri çekiyor. Ancak Haydar Dede talip görmeye devam ediyor. Bu durumda Haydar Dede yol-düşkünü olmuyor mu?

Babog Dede Haydar Dede’ye müsaade edince, kendi ocağına bağlı ikrarlı talipleri görmesi için ikrar veriyor. Başka ocağa bağlı talipleri görmesi için değil. Hacım Sultan Ocağı’na bağlı olan talipleri görmesi için O’nu halifesi olarak telkin ediyor. Fakat bütün yetki daha elinde iken, icazet daha Baboğ Dede’nin elinde , Hadarağa’ya tümden vermiş değil ki!. Verdiği müsade talip içinde öğreti yapması için. Baboğ Dede, Haydar-ağa’nın talip içinde tarikat usullerine ters düştüğü için, tarikat icra edecek manevi haktan yoksun düştüğü için Baboğ Dede bu hakkı Hadar-ağa’ya Ona reva görmemiş. Bunca keramet sahibi olan Baboğ Dede, bile bile bu yolsuzluğu yapar mı? Buna boyun eğer mi? Eğmez!

- Bu halde tarikat usulüne göre Haydar-ağa Yol-düşkünlüğü yapıyor öyle mi?

Tabi, Yoldüşkünlüğü yapıyor. Baboğ Dede’nin huzurunda , babasının huzurunda, O, ocağın en yüksek yetkili kişisi. O, düşkünleri kaldıracak, tarikatını icra edecek, sorgu-sualden geçirecek kişinin Yol-düşkünlüğü edip, kalkıp da bir güven üzerine Hacıbektaş’a varıp da icazet alması, diğer gardaşlarının hakkını kert etmesine tarikat müsaade eder mi? Baboğ Dede gibi bir zat da buna müsaade verir mi? Vermez!

- Bu durumda, Haydar Dede’nin neden Yoldüşkünü olduğunu söyleyebilirmiyiz?

O yanları şikayet hususları bilemem ancak Baboğ Dede’nin huzurunda Yol-düşkünü olduğu açık! Haydar Dede ailesi (hanımı) ağa kızı olduğu için, ud ve edeb yönünden saygısız davranırmış. Ud edeb deyince İtaat yönünden, Baboğ Dede’ye çok saygısız davranırmış, yola erkana ters düşermiş. Bu da Baboğ Dede’nin çok ağırına gidermiş.

- Haydar Dede’nin evlilik macerasını biraz anlatır mısın?

Haydar Dede’nin hanımı, Hasançelebi ağasının kızı. Tabi, Baboğ Dede’nin aile terbiyesi ile Hasançelebi ağasının aile terbiyesi arasında ( onları küçümseyerek söylemiyorum) büyük farklılıklar var. Mesale, Dede ocaklarında , dedeler gelenlere (eve gelen misafirler) hizmete kusur komazlar elden geldiğince misafirden esirgemezler, onları mehman (tanrı misafiri) olarak karşılarlar. Ağalarda ise başka, her zaman kendileri gelenlerden hizmet beklerler. Bu yönüyle o kültürde alışmış bir kız evladının gelip de böyle bir kültür içinde yaşaması elbette bazı zorluklarla karşılaşmış. Aile içinde saygısızlıklar yapmış, çelişkiler yaratılmış. Bundan yola çıkarak, Baboğ Dede komşu köy Kınık’da bir ev yaptırıyor ve Haydar Dede’yi oraya gönderiyor. Haydar Dede Kınığa gittikten bir müddet sonra, Baboğ Dede’nin hizmetçisine Baboğ Dede’nin mührüni çaldırtıyor. Dede olacak, halife olacak bir zatın, Yol’un tasvip etmediği işlerde bulunması Yol-düşkünlüğü olur. Yol-düşkünü bir kimsede Halifelik Makamı’na, o posta oturamaz. Oturursa bile çok yanlış olur. Hardar-ağa Baboğ Dede’nin haberi olmadan, Hacı Bektaş’a gidip, babasının mührü ile birlikte icazeti kendi üstüne çeviriyor. 

- Bu konuda belge varmı? Seyit amcam bana bir mektup göstermiş idi bu konu ile ilgili.  

Baboğ Dede bunu duyduktan sonra elbetteki, gereken tedbirleri almış, ikinci oğlu Ali’yi Amasya’da sürgünde olan Mehmet Hamdullah Çelebi efendiye göndermiş. İcazet alması için ( hak sahibi olarak ) göndermiş. Haydar Dede’nin, Baboğ Dede’nin rızasını almadan, haberi olmadan gelip icazet aldığını bildirmiş.

- Alevi-Bektaşilerde Yol-düşkünleri için bir beddua var. Söylenenlere göre Haydar Dede böyle bir beddua almış bu doğru mu?

Doğrudur. Hacıbektaş’da ki postnişin vermiş. “Torbası delik olsun demiş.” Ali Dede ile Sırçıl İsmail’e söylemiş.

- Bu konuyu biraz açarcısın, Sırçıl İsmail kim?

Baboğ Dede bu konuyu duyar duymaz, ikinci oğlu Ali Dede ile gardaşı  Maha'nın ( Abdulvahab) lakabıyla anılan büyük oğlu Sırçıl İsmail’i birlikte Mehmet Hamdullah Çelebi efendiye göndermiş. Bu işin kedisinin rızası olmadan olduğunu bildirmiş. Efendimiz ’de “ Biz icazeti verdik. Bundan sonra değiştiremeyiz ki” demiş. “Torbası delik olsun demiş. Kazancının bereketi olmasın demiş.” Bu herkesin bildiği bir dua.

- Hacım Sultan Ocağı’ndaki bu ayrılığın ve çok başlılığın ve bugüne kadar gelmesinin nedeni Haydar Dede’nin Yol ve Erkan dışına çıkmasından mı kaynaklanıyor, yoksa daha başka nedenler de mi var? 

Baboğ Dede görgüye çıktığında bu durumu izah ediyor. Ancak talibin çoğunluğu ( Mahalar da dahil ) Haydar Dede tarafını seçiyor. Haydar Dede Baboğ Dede’nin icazetinin üzerine ikinci bir icazet daha alıyor. (Hangi tarihte ve kimden alıyor, burası muğlak) Yardımcı rehber olarak da Maha Dedeleri’ne verilmiş. Postnişinlik Ali Dede’nin üstünde . Onların posta hakları yok. Postnişin Baboğ Dede olduğu için postnişinlik geleneğe -Yol ve Erkana- göre bizim hakkımız. Onlarda o yönü ile halife olarak Haydar Dede'yi yardımcı olarak da Sırçıl İsmail’i tayin etmişler. Haydar Dede’nin onlarla birlikte gitmek mecburiyeti ile talip görmeye müsaade edilmiş.

- Benim ve bir çoklarının kafasını karıştıran da bu durum. Hem Haydar dede yol düşkünü ilan ediliyor hem de tekrar Halife olarak tayin edilip talip içine çıkabiliyor. Bu nasıl oluyor?

Haydar Dede Baboğ Dede’den yüzün düştükten sonra Hacıbektaş postnişine görülmeye gitmiyor, Karaca’ya gidip İmam Zeynel Ocağına bağlı, Temizlere görülüyor. Halbuki onların Haydar Dede ve Mahaları görme hakları yok. Tarikatın usulünde yok bu.

- Baboğ Dede'nin vefatından Hicri 1260 (Miladi 1843 ) ortaya çıkan bu çok başlılık ve dirliksizliğin son bulması için birlikte Hacıbekta’şa görülmeye gidiyorlar bu konuya açıklama getirirmisin?

Hacıbektaş’a gitmiyorlar. Amasya’da sürgün olan Hamdullah Efendimize gidiyorlar. Gidenler, ABBASAĞA, SEYİTAĞA ve Kara Hüseyin’in oğlu Küçük HAYDARAĞA. Hamdullah Efendi’min isteği üzerine Amasya’ ya gidiyorlar.
2. Mahmut Yeniçeri Ocakları ve Hacıbektaş Dergahı’nı kapattıktan (1826) sonra Hamdullah Çelebi’yi sorguladıktan sonra Amasya’ya sürgüne gönderiyor. 
Gerekçesi; “Hamdullah Efendimin fitne-fesatlık yarattığını, devletin birlik ve bütünlüğünü bozma girişiminde olduğunu ve Alevilerin ağaca tapmalarını teşvik ve tahrik eden bir kişi” olarak görüyor ve Ulusoylar’dan yedi kişi hakkında idam cezasına çaptırılması talep ediliyor. Neticede araştırmalar sonu, toplumda gerginlik doğurmaması için idam kararlarını geri bozuyor ve sürgün kararı veriyorlar. Tekkeye Nakşibendi tarikatından bir Şeyh gönderiyorlar. Hamdullah Efendim de bu yeni durumda çıkabilecek fitne ve fesatlığı ve olabilecek olumsuzlukları önlemek için kendine bağlı ocaklara çağrı yapıyor. Bizden de Büyük Abbasağa, Seyitağa ve Kınık’tan da ( Başkınık ) Küçük Haydarağa bu çağrıya uyup Hamdullah Efendimin ziyaretine gidiyorlar. Hamdullah Efendim durumu bunlara izah ediyor. Bundan sonra fitne ve fesadın önlenmesi için, taliplerin Tarık ile değil Pençe ile görülmesini reva- uygun görüyor. Her ne kadar bugüne kadar Tarık ( değnek ) ile görülüyorsa da bundan sonra fitne ve fesadın önlenmesi için bu uygulamayı reva görüyor.

-Ne ( hangi uygulama) fitne ve fesatlık olarak görülüyor?

“Alevilerin ağaca taptıkları, din düşmanı oldukları” söyleniliyor ya! İşte bunlar. Onu anlatmak istiyor. 

- Bu ağaca tapma iftirasını açar mısın?

Hz. Muhammed efendimiz, “o üzerindeki ağaçtan bir dal kır ve üzerlerine çal ki ( gezdir) dertleri kalmasın” diyor. 
Hamdullah Efendimiz de diyor ki; “Pençeyi –Ala, Tarık değildir, eldir” diyor. Zaten Hamdullah efendim öyle yol düşkünlüğü yapacak biri değil. Keramet sahibi biri. Bunun üzerine orada ikrar veriyorlar.
Hamdullah efendim soruyor, “Siz kimlere görülüyorsunuz, geleniniz yok gideniniz yok!” diyor. Haydar-ağa ve Abbas-ağa “Mineyiklilere ( Zeynelabidin Ocağı) görüldüğünü, Seyit-ağa da “biz kendi ulumuza, bizim ulumuzda size görülüyoruz” diye cevaplıyor. Hamdullah efendim “olmadı” diyor. Hatta orda, “ atbeygiri gibi başınızı bir yere bağlayamadınız . Bundan sonra siz, Seyit-ağaya görüleceksiniz'' diyor. ''Çünkü, Ocakulunuz-Yolulunuz O” diyor.
Abbas-ağa ordan ayrılıp Kızılırmağı seçtikten sonra, yolda Seyit-ağa’ya dönüp, “Ben efendimin sözünü bundan sonra kime haber olarak anlatacağım, Efendimizin sözünü Kızılırmağın öbür tarafında bıraktım” diyor. Talip içine geldikten sonra anlatıyorlar durumu. Talip soruyor. “ Niye gittiniz, efendimizin çağırmaktaki maksadı neymiş anlatın” diye soruyorlar. Biraz önce anlattıklarımı söylüyorlar.
Halk - Talip arasında dedi kodu başlıyor. Seyit-ağa, efendime vermiş olduğu ikrarı sınmıyor -bozmuyor. Abbasağa’da ve Küçük Haydar-ağa’da “ Bundan sonra kime laf anlatacağız” deyip bildiklerinden şaşmıyorlar. İkisi de daha önceden gittikleri Mineyiklilere görülmeye devam ediyor. ( Bildiğim kadarı ile onların görüldüğü Ocağın’da hiç Hacıbektaş’la bağlantısı yok.) Talip arasında sürtüşmeler doğuyor. Bundan sonra Talip, üçünü de bir araya getirip sorguluyorlar. “Ya sizin hanginiz doğru, hanginiz yanlışsınız! Kime inanacağız. Üçünüz yüz-yüze konuşun!” diyerek sorguluyorlar? Abbas-ağa’da kimseye fırsat vermeden diyor ki, “Seyit emmim haklı. Biz haksızız. Doğrusunu Seyit emmim yapıyor” deyip tartışmayı noktalıyor. Fakat bundan sonra da herkes bildiğini okuyor ve aynısı devam ediyor. Onlar Tarık’la, Seyit emmimde Pençe ile görmeye devam ediyor.

- El ve Tarık farklılığı ne nedenini bir daha açıklar mısın?

Hz.Peygamber efendimiz İki sefer ikrar almıştır.Bir rivayete göre; Gürü Harhar ağacı deniyor, diğeri Seçveri Rıdvan ağacı deniyor. Hz. Muhammed Rabbilalemden ikrar aldığında Hz. Cebrail vasıtası ile diyor ki; “üstündeki ağaçtan bir dal al ve onların üzerine çal ki; onların içindeki, derdi ve belayı ve tüm kötü niyetleri sile ala” diyor. Başlangıcı burası.
2. Mahmut, Hacıbektaş Postnişini için; “ bunlar halkı ağaca taptırıyor” diye suçlayınca, Hamdullah efendimde dedeleri huzura çağırmış, “ Bundan sonra fitne fesada meydan verilmemesi için Tarık yerine Pençe-ala yani ellinizle sıvazlayın” buyuruyor. Bir kısmı buna uyuyor bir kısmı da uymayıp hala Tarık ile talip sırtı sıvazlanıyor.

- İran ve Irak taki Şiiler ile biz Aleviler arasında fark ne?

Onlar bizimle Ehlibeyt sevgisinde bütünleşmişler ve fakat tarikatı benimsememişler. Yola erkana gelirken onlar daha farklı bakıyorlar.
Kelime-i Şahadet inanmak, Kelime-i tevhit ise uygulamaktır. Uygulamakta zikir vardır. Tarikatta zikir vardır. Onlarla bizim aramızdaki fark budur.

Ahmet Yalçın Yıldırım


'' Günümüz Alevileri yola değil yolu kendilerine uydurmaya çalışıyorlar!''

HACI BEKTAŞ VELİ MERKEZİ BİR SİSTEM KURDU
İbrahim Yıldırım Dede
Dedeye, zakire maaş bağlanması doğru değil. Kabul edilemez! 
Hacı Bektaş Veli ve Hacım Sultan Anadolu’ya geldikden sonra, Anadolu’daki 59 bin evliya ile bütünleşip, 59 bin evliyaya verdiği öğüt, yol erkan sistemi ile bugünkü Cem Vakfı olsun diğer derneklerin uyguladığı cemler arasında çok farklar olduğu gerçek. 
Hacı Bektaş Veli döneminde merkezi sistem vardı. Tekkelerde dedeler her yönden ders alıyordu. İlmi ve ameli imtihandan geçiyorlardı. Dedeler Hacı Bektaş Dergahında icazet alıyordu. Babadan oğula yenilediyorlardı. Uygulama da farklılık yoktu. 
Bugünkü çok başlılığa, eğitimsizlik ve bilgisizliğe care olacak; Hacı Bektaş Veli Postnişi önderliğinde bir Akademi kurulmalı burada Ocak sahipleri Postnişinlar yetiştirilmeli. Onlarda aile efratlarını kendi ocaklarıdakileri eğitmeli yetiştirmeli. 
Bu sistem olmadıkca dağılamaya ve yok olmaya yol açar. 
Çünkü hakkın gözü balçıkla sıvanmıyor deniliyor. 
Dede oturduğu postta, riya ile ibadet, şirk ile taad ( göstermelik ) olmaz diyor. Nefsi ile kıyaslanıyor. Bunlar göz önünde tuttuğun zaman bu gün yapılanlar bunlardan çok uzak. Bunlarda ana noktalar oluyor.
Hacı Bektaş Veli döneminde de vakıflara da devlet yardım yapıyordu. Ancak tarikat icra edilirken kesinlikle hiç bir kimseden yardım alınmaz. Dedeye, Zakire maaş bağlanması doğru değil. Kabul edilemez. 
Tekke ile Cemevleri tamamen ayrı. Tekkeler evliyaların başında olduğu bir kurum. Tekkelere yardım yapılmış. 
Cemevleri taliplerin toplanıp ibadet ettikleri bir yer. Bugün şehirlerde cemevleri büyük ihtiyaç. Köylerde de cemevlerine ihtiyaç var. 
Bizim Köyde eski okulu tamir ederek adına Cemevi denen bir bina var. Cem yapmıyorsunuz? Abdal Musa'da yapmıyorsunuz? Dedeye de saygı duymuyorsunuz! O halde cemevi ne diye var? 
1968 yılı idi. Elbistan'a bağlı Demircilik köyünde Ali dayım köyün nüfusu çoğalıp da bir yere sığmayınca bir cemevi yaptırmak niyetinde. Taliplerden Alevilerden yardım toplamış. O dönem köydeki gençler bu fikre karşı çıkıyorlar. Köy büyüklerine bu binayı yaptırmayın demişler. Köy büyükleri de bu fikrinizi gidin dedeye siz anlatın. Demişler. Ben de dayımın yanındayım.
Üniversiteden mezun olmuş üç genç köyde tayinlerini bekliyorlar. Gençlerden biri geldi “Dede sen buraya ne yaptırıyorsun?”
Dayımda cevap olarak bunlara: “ Oğlum ben burayı Alevilere cemevi, Sünnilere cami, Hristiyanlara kilise, köy halkınında sosyal faaliyetlerini karşılayacak Kültürevi yaptırıyorum dedi. Bayram olur, seyran olur, düğün, dernek olur, köy toplantıları olur. Köy halkı artık evlere sığmıyor” dedi. Bir şey demeden çekip gittiler. Ora yapıldı bir zamanlar kullanıldı. Bir süre tarikat icra oldu. Şimdi onu yıkmışlar, tekrardan betondan çok güzel yaptırmışlar. Köy hizmetleri için kullanmışlar. Bu köy Belde oldu. Belediye oldu. 
Günümüz Alevileri Yol'a değil Yol'u kendilerine uydurmaya çalışıyorlar.
Kutsal olan mekan dört duvar değil. Yoldur. 
Gayri köylerde bile gayri bunların olması gerekiyor. Her dönemde noksanlar olmuş.
Talip lazım. Dedenin talip, zakirin dinleyici, talibinde dede araması lazım. 
Alevilik- Yol yozlaştırılıyor. Dedenin sayısı talipden fazla oldu. Her dua okuyan Dede oldu. Her eline kalem alan yazar, her saz çalan zakir. Dede talip aramalı. Talip Dedesine görülmeli. 
Zannediyorlar ki tarikat Hacı Bektaş başladı. 
Hacı Bektaş Veli zamanına kadar kadar 16 tarikat kurucusu olmuş. Yol yaşamış yaşatanlar yok olmuş. 
800'li yıllarda Abdul Vahap Gazi, Hüseyin Gazi ve Seyit Gaziler vardı. 
Tarikat yürüyordu. 
Hacı Bektaş Veli ile merkezi bir sistem kuruldu!

Sadık Baba

'' B'' de bin nokta var dersimi aldım
Okudum elifi lem ''Y'' de buldum
Otuzüç harf ile meydane geldim
Dört kitabın mesti Hürrem Ali'dir

Genç Abdal

Hakikat Mülkünün Sultanı sensin
Surrullah Sultanı ya hacım sultan
Muminlerin dini imanı sensin
Aşıklar penahı ya Hacım Sultan

Esiri Baba

Gel Esiri; oku dercet bu dersi
İsm-i azam budur ayet-i kürsi
Ne Süryani ne Arabi ne Farsi
Aşka düşüp Türki lisane geldim

''Zatı Horasandan nesli Ali'den 
Hacım Sultan Mevalidir Seydahmed''

“İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıkdır”
Hünkar Hacı Bektaşi Veli
“ Hayatta en hakkiki mürşit ilimdir”
Mustafa kemal Atatürk
Share by: